-Tiyatro okuyorsunuz ve tiyatro sahnelerine sizi görmeye başlıyoruz. Hatırlıyor musunuz o duyguyu? İlk çıktığınızda ne hissettiniz?
Valla şimdi konservatuvar yılları. Yıldız Kenter öğrencisiyim ben. Tabii çok daha dramatik tiyatro ve katı bir eğitim var. Yıldız Hanım hiçbir zaman bizim böyle başka tiyatrolarda ve dizilerde oynamamızı istemezdi. Haklıydı da bence. Çünkü başka bir şekilde yoğrulmamızı istemez. Kendi bir şekilde çıkardı. Neyse ben sonra Şehir Tiyatroları’na girdim. İlk önce tabii küçük rollerle ufak bir tabak getiriyorsunuz. Merhaba diyorsunuz çıkıyorsunuz ama ne heyecan, O nasıl bir mutluluk anlatamam. Yani ayaklarım yani. Koştura koştura giderdim. Sonra bana rol vermeye başladılar. Yani ilk gün o sahneye çıkarken Allah’ım bir deprem mi olsa, yangın mı olsa, ben şuradan şuraya adımımı atmasam durumunu yaşadım tabii. Hani bu elleri ne yapacağım, nere ben, nerede duracak? Sonra alışıyorsunuz tabii, tecrübeyle gelişiyor.
ARKADAN BİRİ BİR TANE VURDU…
-Var mı böyle hatırladığınız bir anı?
Şimdi o kadar heyecanlanıyoruz ki. Bir gün kuliste hazır bekliyorum ama kalbim küt küt küt, küt küt duruyorum. Fakat sahneyi kaçırmışım. Arkadan biri bir tane vurdu girsene diye “Ha ha” deyip tekrar giriyorsunuz. Onlar çok olağan şeyler. Tabii sahnede öyle insan geliştirebiliyor kendini ve tecrübe ediniyor.
-“Hastane” adlı diziyle de televizyon maceranız başlıyor. Tiyatro sahnesinden kamera önüne geçmek nasıl bir tecrübeydi?
Hayatımın en güzel tecrübelerinden biriydi. Bir kere Zeki Alasya, Metin Akpınar’la çalışıyordum. Hastane dizisi yani bu kadar uzun bir dizi değildi. Komedi, sesli çekilen bir işti. Zeki Alasya yönetiyordu aynı zamanda. Çok değerli oyuncular vardı. Ben de Metin Akpınar’ın hastanedeki Hakkı’nın sevgilisiydim Zehra. Çok keyifliydi ve onlarla zaten arkadaşlığım, ilişkim, dostluğum sonra dizinin dışında da devam etti. Görüşmelerimiz devam etti. O sohbetler, uzun sohbetlerde olabildim. Engin tiyatro bilgilerinden yararlanabildim. Maalesef ki Zeki ağabeyi erken kaybettik, Metin ağabeye Allah ömür versin yani. Yani çok keyifli bir işti, çok hoştu. Dizi biter sonra evimize gidebiliyorduk akşam yemeğine. Bugün için olmayacak bir şey bu. Yani tabii ben Yeşilçam’dan değilim ama yani Yeşilçam’dan gelen bir sürü aktörle de çalıştım orada beraber. Herkes bir yerinden tutar yani öyle hani lüks aranmaz ve çok da mutlu olunurdu. Böyle bir şey yoktu ki. Gelirseniz kendi makyajınızı kendiniz yapabilirsiniz. Saçınızı kendiniz yaparsınız, kostüm getirirsiniz evden, ulaşımınızı sağlarsınız ama mutlulukla gelirsiniz, mutlulukla dönersiniz işte. Herkes mutluydu. Bilmediğiniz yani bilmediğiniz bir şey de zaten özlem olmuyor.